Sakarya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Keremali Yaylası+Türbesi+Çamlıca Gölü Turu (Kamplı) 9-10 Temmuz 2016

Keremali Yaylası+Türbesi+Çamlıca Gölü 09-10 Temmuz 2016

09 Temmuz 2016'nın sabahında buluşma noktamız olan Sakarya Bisiklet ve Doğa Sporları Derneği üyeleri ile birlikte Kentpark'ta toplanarak yola koyulduk ama bir gönüllüye daha ihtiyacımız vardı o da herkül Erkan)) bu lakabı hak ettiğini düşünüyorum, nedeni ise tüm tur boyunca sırtında doğa yürüyüşü çantasıyla ve yüklerle dağları tepeleri aştı. Onu beklemek için Karapürçek kavşağındaki petrol ofisinde mola verdik. 5 dakika sonra da Erkan geldi, geldi ama bir sorun var? Erkan'ın bisikletinin pedallarında sıkıntı var bu turu kesinlikle tamamlamaz ve değişmesi gerekiyor, çözüm üretmeye çalışmış ama başaramamış, başarması için anahtara ihtiyacı var. Anahtar kimde tabi ki hızır Serkan'da 13-15 anahtarla olaya hemen müdahale ederek pedalları söküyoruz ve yenisi ile değiştiriyoruz. Birde hatıra fotoğrafı diğer tabiri ile gazlarımızı petrolden doldurarak Akyazı İlçe Merkezine doğru düşüyoruz yollara.

Yaklaşık olarak 32 km sonra Akyazı İlçe Merkezine varıyoruz. Merkezde yer alan Belediye Bahçesinde alışveriş ve genel ihtiyaç molası için duruyoruz, öncesinde kendimize gelmek için çay molası veriyoruz 5 çay 5 TL. Marketten şeker almayalım çay bahçesinden isteyelim diyoruz. Serkan elinde poşetle yaklaşık yarım kilo kadar kesme şeker'i 75 kuruş'a alıyor. Bir kişi bisikletlerin başında bekliyor, 2 kişi çorbacıya 2 kişi de BİM'e giderek malzemelerimizi alıyoruz. Serkan diyor kavun almadan olmaz ben taşıyacağım ama kavun alalım diyor. manavdan kocaman bir kavun alıyoruz ve heybeye koyuyoruz. Unutmadan heybelere yükleri eşit ağırlıkta koymaya özen gösteriyoruz, seleye yakın ve öne ağırlık vermeye de önem gösteriyoruz. Yaklaşık olarak 20 km. yokuş çıkacağız ve tüm yükü ayaklara ve arkaya vermek doğru değil. Bu hazırlıkları da yaptıktan sonra…

Serkan diyor burada Yavuz isminde bisikletçi genç imam kardeşimiz var. Bir arayım diyor, arayıp ulaştıktan sonra bizimle tanışmak ve belirli bir yol boyunca bize eşlik etmek için yanımıza geliyor.Tırmanma etabına kadar bize eşlik ederek uğurluyor. Kendisine çok teşekkür ediyoruz ve en kısa zamanda aramızda görmek istiyoruz. Akyazı Merkezden Pazarköy-Güzlek Mahallesi yolunu takip ederek 1548 metre yüksekliğindeki Keremali Zirvesine doğru bol yokuşlu yolculuğumuza da başlatmış oluyoruz.

Hava güzel trafik hiç yok desek doğrudur. Yükseldikçe manzaralar olabildiğince muazzam güzellikte ve bizi bizden alıyor, manzara kadar da yokuşlar bizi bizden alıyor dersek yanlış söylemde bulunmamış oluruz. Yolun Güzlek Mahallesinin bitimine kadar olan kısmı asfalt ve havanında etkisiyle yansımayla birlikte sıcaklıkta kendisini göstermeye başlıyor, çok şükür hazırlıklı olduğumuzdan güneş kremlerimizi sürüyoruz varsa kolluklarımızı da takıyoruz yolumuza devam ediyoruz. Yol boyunca belki de 20'den fazla çeşme ve doğal kaynak suları vardı hiç su sıkıntısı çekmedik. Yol boyunca ağaçların ve yeşilliklerin içerisinde serinleyerek tırmanmaya devam ediyoruz.

Yokuşların eyimini hiç söylemiyorum bile aralıksız olarak tırmanıyoruz bazı yerler gerçekten hatırı sayılır derecede dikti, kampüs yokuşu bu yokuşların yanında çerez kalıyordu. En azından kampüs yokuşunda çıkacağın mesafe belli yol belli, ama burası öylemi bir viraj bitiyor diğer, bir yokuş bitiyor diğeri adeta sonu hiç gelmiyor, yol boyunca takviye olsun diye çikolata ve Serkan'ın hanımeli poğaçalarını yiyoruz. Nihayetinde Güzlek Mahallesine varıyoruz, burada tarihi Güzlek Camisi'nin önünde mola veriyoruz.

Caminin yenisi 100 metre aşağıya yapıldığından burası kaderine terk edilmiş gibi duruyor, bizde tarihe tanıklık etmek ve bu güzellikleri sizlerle paylaşmak için içeriye giriyoruz. Cami'nin içerisi adeta tarih kokuyor ve yıllara meydan okuyor, kesinlikle tarihi eser olarak değerlendirilmeli ve Turizm'e kazandırılmalı, burada birkaç fotoğraf çekildikten ve mola verdikten sonra yola devam ediyoruz. Ben şimdi çaktırmıyorum ama asıl baba yokuşlar şimdi başlıyor. Güzlek Mahallesinin rakım yüksekliği de yaklaşık olarak 750 metrelerde ve biz daha 1500 metrelere çıkacağız))) km. olarak ta yolun yarısı diyebiliriz ama sürekli yokuş çıkmaktan enerjimiz sürekli olarak tükeniyor, yer yer bu enerji kayıplarından dolayı yürüyerek çıkmak zorunda kalıyor.

Bunu yürüme olarak değerlendirmekten ziyade taşıdığımız yüklerin çok büyük etkisi oluyor. Yüksüz burasını 2 sene önce günübirlik olarak yapmıştık ve çokta zorlanma olmamıştı ama işin içerisine yük girdiği zaman güç, denge, efor ve dayanıklılık ön plana çıkıyor, hele ki kondisyonunuz da yoksa pilinizin bittiği an demektir. Ara ara inerek ve mola vererek güneşin sıcaklığını da hesaba katarak yolumuza devam ediyoruz.
Artık asfalt yol bitti ve toprak yola giriş yapıyoruz, toprak yol kimi yerde iyi ve düzgün kimi yerde taşlık ve bozuktu, araçlar için şunu söyleyebilirim Keremali'ye kadar araçla gidebilirler gidilmeyecek gibi değil ama Çamlıca Gölü için aynı şeyleri söylemem doğru değil. Giderler var sizlerde gidebilirsiniz ama aracınızın altının yüksek olmasını tavsiye edebilirim. Araçla Çamlıca Gölüne gidecekseniz eğer Çamlıca yolunu tavsiye edebilirim, oranın yolu da kötü ama en azından araçlar gidebiliyor. Bisikletler için öyle bir sıkıntı yok)) yolculuk boyunca ara ara motokrosçular da yokuş inip çıkıyorlardı güzel görüntüleri vardı.

İyice acıkmaya başladık ve daha 15 km. yolumuz var, hemen bir gölgeye çekilerek Serkan'ın gerekirse ben taşırım dediği kavunu burada aç kurtlar misali parçalıyoruz, kavunu yedik ama bizi kesmedi, takviye olarak çikolata ve muzlardan yiyoruz ama yine bizi kesmiyor yine burada Serkan'ın hanımeli poğaçaları devreye giriyor. Hanımının ellerine sağlık diyoruz. Poğaçaları da x ettikten sonra yola devam ediyoruz ama şunu söyleyebilirim o mola ve gıda takviyesi bize ilaç gibi geliyor. Saat 18.00' a kadar bir daha yemek yemiyoruz.
Toprak yolda ilerlemek asfalt yola göre daha avantajlı olsa da yokuş çıkmadaki hassasiyet toprakta aynı olmuyor, yükler var pati çekiyor yol virajlı ve taşlı, kimi yerler hatırı sayılır derecede bozuk, öyle böyle derken nihayetinde imdat çeşmesine varıyoruz, böyle dediğime bakmayın burası doğa yürüyüşçülerin parkurlarının başlangıç noktası ve burada doğal kaynak suyu var. Bizde burada su ve ihtiyaç molası veriyoruz. Molanın ardında yine yolumuza devam ediyoruz. Bayağı bir tırmanıştan sonra nihayet Keremali ve Çamlıca Gölü yol ayrımına varıyoruz. Buraya varmak demek Keremali Yaylasına varmak demek çünkü arasındaki mesafe çok yakın, buradan zirve de muazzam yükseklikte ve görkemli gözüküyor, kendi aramızda biz buraya mı tırmanacağız diyerek gülüşüyoruz.

Eeeee ne demişler Recep'in yaptığı turlarda çile ve eziyet kesin vardır))) Saat 13-14 sıralarıydı vardığımızda yaklaşık olarak 5 saatlik yüklerle birlikte tırmanma gerçekleştirmişiz. Çok iyi sayılmasa da o parkur o yola ve yükleri de hesaba katarsak çok iyi bir zaman olduğunu söyleyebilirim. Turun başında zaten günübirlik değil 2 günlük tur olduğundan kendimizi kasmadık ve çok rahat hareket ederek keyif alarak tırmanma gerçekleştirdik. Keremali Yaylasına varıyoruz, hemen sağda camii var, hemen içerisine girerek kendimizi ve bisikletlerimizi gölgeye çekiyoruz, bisikletlerimizi de buraya kitliyoruz.

Bisikletlerimizi olduğu gibi buraya kitledikten sonra caminin karşısında oturan bir abiye biz türbeye çıkacağız bisikletlerimizi buraya bırakacağız sorun olur mu diyoruz sağ olsun bırakın hiçbir şey olmaz biz buradayız göz kulak oluruz diyor, kendisine teşekkür ediyoruz. Artık güvende olan bisikletlerimizi de bıraktıktan sonra yaklaşık olarak 350 mt. yükseklikte yer alan Keremali Türbesine yani zirveye doğru yürüyerek tırmanmaya başlıyoruz. Yol boyunca papatyalar, çiçekler ve çilekler olabildiğince etrafımızı sarıyor, temiz hava bol oksijende cabası,

Bisikletlerden indikten sonra bu yürüme bize ilaç gibi geliyor. Adeta enerji kaybı değil enerji deposu yapıyoruz, yol boyunca alabildiğinde doğal küçük Osmanlı çileklerinden tıkına tıkına yiyerek tırmanışa geçiyoruz. Tadını hiç tarif edemeyeceğim inanılmaz mis kokulu ve lezzetliydi, Unutmadan yayladan bakıldığında yukarıda 2 tane bayrak var birisi 150 metre yükseklikte ilk etapta türbe burası gibi size gelebilir ne var 10 dakikaya çıkarım diyebilirsiniz ama çok yanılırsınız asıl türbe ve zirve en tepede ve yürümesi 1 saat sürüyor, araçta belirli bir yere yakınına kadar çıkıyor ama aracınızı masrafa sokarsınız baştan söyleyeyim yollar felaket)) bir doğa yürüyüşçüsü abimiz bize diyor bir patika yol var daha kestirme yoldan çok uzun isterseniz oradan gidin diyor bizde aynen öyle yapıyoruz.

Bu yol gerçektende muazzam güzellikte ve muhteşem manzaralara sahip, bu yolu kimsenin kullanmadığı açıkça belli oluyor, dev kayalar ve bozuk taşlı yollardan ilerliyoruz, bir bölümde ayı ini bile vardı, bir gerçek vardı ki çileklerin atası yani sülalesi buraya konuşlanmıştı, iri iri lezzetli çileklerin hepsi buradaydı, koyunlar gibi otlandık ve yedik)) Bu tura gelmeyenler çok şeyleri kaçırdı diyebilirim. Bu kestirme yol bize 20 dakika kazandırdı diyebilirim. Nihayetinde zirveye Keremali'nin yattığı yere Türbesine varıyoruz.

Manzaralar öyle görkemli ve ihtişamlıydı ki buraya çadır kuralım burada kalalım şu güzelli bakarmısınız dedik. Hakikaten tek kelimeyle kelimelerin bittiği andı diyebilirim. Suları buz seyri doyumsuzdu. Sülüklü Göl heyelan alanı açıkça görülüyordu, arka kısmımızda Çiğdem Yaylası ve Dikmen Zirvesi açıkça görülüyordu. Buradan aşağıya hiç inmek istemedik. Hatta burada yarım saat kadar seyir ve oksijen molası verdik. Mollanın ardından buranın yapımında emeği geçenlere ve Keramali'nin ruhuna dualar ettikten sonra çıkışın 1 saat inişin yarım saat olduğu Türbe ziyaretini tamamlıyoruz.

Aşağıya indikten bisikletlerimizi bıraktığımız gibi buluyoruz. Hemen hazırlanıp kamp yapacağımız Çamlıca Gölüne doğru yollara düşüyoruz. Yayla ile göl arası yaklaşık olarak 6-7 km civarında yolu ise tek kelimeyle berbat ötesi diyebiliriz, bizim için sıkıntı yok ama araçlar için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Hatta bir abi ben o yoldan araçla geldim aracın altını 2-3 kere vurdum dedi, burada atv araçları, 4X4 jeepler ve traktörler gezdiğinden yolu mahvetmişler, yer yer çamur ve su vardı, yolda ilerlerken yanımızdan jeep konvoyu geçti selamlaştık, onlar Çiğdem Yaylasına gidiyorlarmış biz dedik göle gidiyoruz selametle gidin dediler. Yol boyunca aklınızda bir fikir olarak bulunsun diye belirli aralıklarla böyle orman yollarında varsa düdük yoksa bağırarak veya şarkılar söyleyerek hareket edin.

Sesten dolayı vahşi doğa hayvanları sizlerden ürkecektir ve sizlere yaklaşmayacaklardır. 1548 metreden sonra dedik göl aşağıda artık 6 km. boyunca süper iniş yaparız)) ben biliyorum iniş değil çıkış olduğunu ama km az olduğundan birazdan hep ineceğiz diyerekten moralleri bozulmasın diye kandırıp durdum)) kandırdım ama o moralle son 2 km müthiş bir iniş gerçekleştirerek Çamlıca Gölüne varıyoruz, varınca da kazasız belasın varmamızın etkisiyle çok şükür diyerek kamp yerimizin seçimi için gölün etrafında turluyoruz.
Günlerden Cumartesi olduğundan malum hafta sonu tatilciler, günübirlikçiler ve mangancılar buraya gelmişler, bizim buraya varış saatimiz 16:00'dı sanırım. Zamanla ilgili bir sıkıntımız olmadığından rolantili ve rahat bir gezi gerçekleştirdik. Büfe sabah 08.30 akşam 20.30 saatleri arasında açık ve burada domates, salatalık, içecekler, çerezler gibi bir çok imkan var, hatta oyuncaklar bile var. Ayrıca burada buz gibi suda alabalık ta var. Orada pişirip servis yapıyorlar. Fiyatlara gelince öyle uçuk fiyatlar düşünmeyin çok uygun. Bunun yanı sıra alanda her yerde çeşme ve kaynak suları mevcut. Sular maşallah buz değil meybuz mübarek)) elinizi 1 dakika suyun altında tutmanız mümkün değil.. mescit, bay-bayan tuvalet mevcut. Vardığız saatte göl çevresinde pek insan kalabalığı yoktu sakindi, çadırlarını kurmuş geceleyen balıkçılar, orada barakalarda ve yayla evlerinde yaşayan insanların dışında bir kaçta piknikçi vardı.

Bizler gölün karşısına geçerek göle hakim sıfır noktaya düz zemine çadırlarımızı ve bisikletlerimizi koyduk. Çeşme ise 5 mt. yakınımızda tuvalet ise 60 metre mesafedeydi. Öncelik olarak zamanda bol olduğundan karnımızı doyuralım istedik. Hemen küçük kazlı tüpte yanımızda getirdiğimiz tava ve çaydanlıkta yumurta ve sucuklarımızı pişirdik, çoban salatamızı yaptık, demlik çaydanlığın bir tanesini yakmış olduğumuz ateşin başına koyduk. Böyle dağlarda kesinlikle alınması gereken helvamızı da soframıza koyduk. bir normal ekmek birde kişi başı bazlama eklerimizle birlikte akşam yemeğimizi sizlere afiyet bir güzel yedik.

Bulaşıkçı başı Serkan hemen duruma el atarak tabak ve çanaklarımızı yıkıyor temizlik imandandır. Bunun yanı sıra gölün etrafında ve üzerine düşmüş olan çöpleri de suya girerek temizliyor ve topluyor. Söylenecek söz bulamıyorum herkes adına teşekkür ediyorum ve bu duyarlılığı tüm insan oğlundan bekliyorum. Buraya kadar geldik terledik üstümüz kirlendi, ne yapmalı ne etmeli önce Serkan göle girmeli, nerden girmeli nerden yüzmeli derken Serkan göle girip yıkanıyor. Siz denemeyin arkadaşlar içimizde bir deli o vardı onu da kendi aramızda idare ettik)) Şaka bir yana gölün yapısından dolayı her ne kadar güzel görünse de yosunlardan ve suyun üstü sıcak altı ise eksi 20 derece olan bu gölde çok boğulanlar olmuş, gölün güzelliği sizi cezbedebilir ama gerçekten yüzmek çok tehlikeli. Gölün derinliği balıkçıların deyimi ile 8-10 metre civarında. Sonuç olarak Serkan göle kenardan girdi yıkandı biz ise buz gibi meybuz gibi çeşme suyunda su içerken bile donduğumuz suda titredik diyebilirim. Neyse ki yanan ateş imdadımıza çabuk yetişti…

Ardından yemek yedik beynimiz vücudumuz kendine geldi. Zaman çok ilerlemeden yemekten sonra hemen çadırlarımızı birbirimize yardım ederek güzelce kurduk. Yanımızda çekiç te getirmiştik. Neyin ne zaman lazım olacağı hiç belli olmaz. Çadırlar kuruldu, matlar serildi, yastıklar koyuldu, yastık deyip geçmeyin kesinlikle yanınızda getirmeyi unutmayınız. Ardından tulumlar ve yedek olarak getirdiğimiz ince battaniyelerle çadırımızı bir güzel tamamladık. Böyle yerler için kesinlikle tulum şart arkadaşlar. Mümkünse eksi derecelerdeki tulumları tercih ediniz, battaniye olarak ta açıp kullanabilirsiniz. Çadırlarınızı kesinlikle gergin olarak kurunuz. Bir detay da çadırınızın nefes alan kısımlarını kuzeye denk gelecek şekilde kurunuz, çadırınızın nefes alması önemli..

Herşey hazır sıra keyif yapmaya geldi, ateş başında demlikte çay hazır, çitlenbikler hazır, kafa lambası ve ışıklar hazır, daha öncesinden ateş için ormandan odun toplamıştık odun ile ilgili hiç sıkıntı yok arkadaşlar bol miktarda var. çayları sizin yerinize yudumluyoruz ve gelemeyenler için dedikodu yapmaya başlıyoruz. Sıcak çay sıcak ateş daha ne olsun.. Artık saatler ilerliyor havada sis var, sis göl seviyesine kadar iniyor, havada yağış yok böyle yüksekliklerde olağan şeyler bunlar. Telefonlara geline bir çekiyor bir çekmiyor, en iyi çözüm kapatmak, telefonların çekmediği yerlerde şarj sürekli sinyal aradığından 1-2 saatte biter.
Saatler ilerliyor ve uyku bastırıyor, buranın havasından sanırım saat 22.30 uykumuz geliyor, artık yatma vakti, ateşi herşeye rağmen iyice körüklüyoruz. Çadırda yatarken eşofmanlarınızı veya her ne varsa çoraplarınızın içine sokunuz, genelde böyle ortamlarda soğuk ayaklardan başlar. Uyumaya geçmeden önce horlayanlar 100 metre ileri gitsin dedim, kimse gitmedi, meğersem borozancıbaşı çadırdaki kankim Serkan ufaktan gürlemeye başlıyor. Hemen bir el ense sağa dön sola dön diyerek sesini kısıyoruz. Yan çadırdanda ufakta olsa herkül Erkandan gürlemese de çadırında vermiş olduğu korumayı da katarsak ufak ufak sesler geliyordu))) genç Kubilay kardeşimiz ise kendi halinde sessiz bir şekilde uyudumu uyumuş gibimi yaptı bilemiyorum hiç sesi çıkmıyordu, Emre ise 6 kişilik büyük boy çadırı ile içeride top koşturuyordu, çok yorulmuş ki hiç sesi çıkmıyordu.

Unutmadan burada ayı falan yoktu olmasıda mümkün değil arkadaşlar, burada bir yerleşim alanı var, köpekler var. Ara ara silahlar atılıyor, sabahlayanlar ateş yakanla var. Rahatlıkla kamp yapılabilecek gönül rahatlığı ile uyuyabileceğiniz bir alan. Sizi tek uyutmayacak olan şey Kurbağalar, vak vak vak vak, opera sanatçısı gibi uzun bir süre susmadılar, ışık tutunca o bölge susuyor)) balıkçılardan birisi bir bağırdı bütün kurbağalar sustu)) dedik çözüm belliymiş)) Bağırdığınızda veya bir silah atıldığında ses yankılanması yapıyor. Silahtan kurbağalardan ve gece konaklayanlardan bahsettik, bu sizleri korkutmasın yukarıda belirttiğim gibi burada yerleşim var, aileler var, çoluk çocuk evli çiftler var. yaşlılar var, bu yüzden korkmanıza gerek yok.
Neyse artık saat gece 02.00 sıraları Emre uyanıyor bizi de uyandırıyor. uyandığımızda yıldızlarla dolu muhteşem bir gökyüzü bizi karşılıyor. Seyrine doyumsuz manzarayı 5 dakika kadar keyifle izliyoruz ve tekrar uykuya dalıyoruz. Sabah oldu uyandığımız saat tahminlerden çok daha erken 06.00-07.00-08.00 arası, sabah güneşin doğuşunu bile izleyenler oldu. Ben uyudum))) Neyse hep birlikte 08.00 gibi ayaklandık ve ateşler yakındı sular ısıtıldı, hazır çorbalar bardaklara kondu ve kahvaltı serüveni başladı, sabahları hazır çorba 10 numaraydı ve kesinlikle tavsiye edilir.

Ardından bir önceki menünün aynısını sabah kahvaltısında da tekrarladık ve güne bomba gibi başladık, kahvaltının ardından gölün etrafında yürüyerek tur attık, burada yazlık olarak 24 yıldır babadan kalma evde yaşlı çiftlerimizle sohbet ettik, bize uzattıkları bayram şekerlerinden aldık. Allah kabul etsiz uzun uzun ömürler versin. 30 dakika kadar burada hoş sohbetler ettik, gerçekten çok güzeldi. gölün etrafında dönerken yine çilekler bizi karşıladı yine koyunlar gibi otladık afiyetle yedik, bir ağaca kurulmuş sallıncakta göl manzaralı sallandık, çok güzel kareler ve fotoğraflar çektik. Balık tutanların yanlarına giderek rast gele dedik ve tutmuş oldukları balıkları fotoğrafladık.

Gölün etrafındaki turun ardından çadırlarımızın yanına gelerek birde 1-2 saat yerlere matlarımızı sererek keyif uykusuna daldık. İşte bu uyku herşeye değerdi, bizler uyurken közlerin içerisindeki patateslerimizde pişmeye başlamıştı. Saat 13.00 oldu ve uyandık, uyanınca kumpirlerimizi közden çıkartarak sizlere afiyet bir güzel yedik. Ardından çadırlarımızı topladık etrafımızı da tertemiz yaptık. Hazırlıkların ardından yol demeye şahit lazım ama yol medeniyettir haksızlık olur, en azından Keremali Çamlıca arası yoldan daha iyi diyebileceğimiz yaklaşık olarak 1 saat süren bir iniş gerçekleştiriyoruz.

İnişe geçmeden önce ön ve arka lastiklerimizin hafasını yarıya kadar indiriyoruz, bu çok önemli bir konu, bu vesileyle çok rahat bir iniş gerçekleştiriyoruz. İniş esnasında birbirimizden kopmadan takip ederek iniyoruz, yol boyunca her şey olabilir mesafeyi korumak lazım. 3-4 km. de bir kısa vadeli durarak balataları soğutuyoruz bu durma bir arada olmamızı da sağlıyor. Çok şükür kazasız belasız Çamlıca Beldesine iniş gerçekleştiriyoruz.

Aşağıya indik ama lastikleri şişirmek lazım. bir benzincide daha iyi şişiririz diyerekten az havalarla benzinci aramaya başladık. İlk bulduğumuz yere girdik ama burada da hava yokmuş ama 200 metre ilerde oto kuaför var orada olabilir dediler bizde oraya gittik ve burada lastiklerimizi şişirdik. Şişirdik ama nasıl şişirdik 4 bisiklet yarım saatte, aparatlar uyum sağlamadı dükkan sahibi inatçı çıktı olacak diye çok uğraştı ve sonunda geçe olsa şişirmeyi başardı, bizimle gerçekten çok ilgilendi ve sıcak davrandı, yemek ısmarlayayım dedi teşekkür ettik ama başka zaman inşallah dedik. kendisine çok teşekkür ediyoruz. Zaman ayırdığı için emek verdiği için. Buradan sonra bir camide soda molası veriyoruz ve ana yola bağlanıyoruz.
Son 10 km kala Buğra yol bisikletiyle gelerek bize eşlik ediyor. Erkan'a da Ferizli'ye kadar yol arkadaşı oluyor. Turumuzu çok şükür kazasız belasız çok keyifli eğlenceli ve yorucu olarak tamamlıyoruz. Turumuzun maliyetine gelince kişi başı günlük 10 TL. Toplamda 20 TL. masraf çıkıyor. 2 tam günce 20 TL. masraf gerçekten çok ekonomikti. Artan malzemeler bile oldu.

5 gönüllü, 5 dost, 5 arkadaş, 5 aile gibiydik, katılamayanlar için bir şey diyemeyeceğim ama bizler gerçekten çok keyif aldık. Umarım sizlerde keyif alırsınız. Benim yazacaklarım daha vardı ama bu kadar yeter. Bir daha ki turlarda görüşmek dileğiyle